24 Şubat 2012 Cuma

Hayatımızdan Manzaralar ve İçimizdeki Yalnızlık

yazan: Volkan Koşar
     Hayatımızın garip manzaraları...Bir evin demir parmaklı,tek göz odalı penceresinden,bir hastane odasının beyaz çarşaflı yatağından,mutlu bir ailenin 3 odalı evinin,her odasındaki ayrı,huzurlu hallerinden,sahnede şarkı söyleyen müzisyenin,söylediği şarkıların çok dışında düşündüklerinden,yaşlı bir tanıdığımızın, yaşamışlığına ,geçip giden yıllara 'Hey gidi günler' der gibi iç çekip anlatışlarına kadar garip ve gerçek manzaraları.
   Uzun bir araba yolculuğunda,şoförün aklından geçen,yol güzergahından bihaber ama kendinden emin  halde gözünün önünden geçenlerden,her gün işe giderken ya da işten dönerken,aynı sıradanlıkla ve sırası hiç bozulmayan otobüs durağındaki insan tiplerine,bir yerlere yetişme telaşındaki,o hayat karmaşasına dahil olmuş her bireyin, ayrı hayat hikayelerine,yaşama dair umutlarını bir kahve fincanından duymayı umut eden bakışlara kadar gerçek manzaralar.

Devamını okuyun...>>

21 Şubat 2012 Salı

Şarkılar ve Bilmediğimiz Hikayeleri

Yazan: Volkan Koşar
Evet şarkılar, hayatımızda farklı yerdedir.Bizleri efkarlandıran, bizlere mutluluk hissi veren,duygularımızı tarif etmede en güzel ifade şeklidir çoğu zaman.Peki hayatımızda bu kadar yer eden şarkıların bir hikayesi olduğunu bilir miyiz?Belki de biliriz ama bize ilk hissettirdiği duygu ile kabul eder,onu dinlerken,hep bize hissettirdiği duyguyla yaşarız.Şarkılarla bu kadar haşır neşir,iç içe bir haldeyken, sahnede seyru sefer yapmaya gönüllü olarak yola koyulmuşken,o şarkılardan ,hikayelerini bildiklerimi sizlerle paylaşmak isterim. İlk albümümde 17.ay (ölüm yakın bana) isimli bir şarkım vardır.Adını duyunca bilenleriniz elbet vardır. Hatta ,17.ay yazınca,o şarkının adı ‘Ölüm yakın bana ‘değil miydi diyenleriniz olmuştur.Bu albüm 2007 yazında çıktığında,ilk klip çalışmam 17.ay ,televizyon kanallarına dağıtılırken,bu klipleri betacam şeklindeki kasetlerde dağıtan arkadasın aklına,17.ay ismi gelmez.Doğal olarak ,ona nakaratta en fazla söylenen ÖLÜM YAKIN BANA ,şarkı adı olarak daha yakın gelir.Betacam kasetlerin üzerine ÖLÜM YAKIN BANA yazar ve verir.Ben,birçok tv kanalında yayınlanırken gördüğümde pek şaşırmıştım,şarkının sahibi olarak.İnternette araştırma yapınca,şarkının bir diğer adının da KADER ANLASANA olduğunu gördüm.Bu 3 farklı isme sahip şarkının gerçek adı ,17.ay’dır.Sebebi ise, hikayesi elbetteki.1999 depremi olduğu sırada BODRUM’da sahne alıyordum.Deprem olduğu haberi gelince 17 Ağustos’ta ,ülkemizde ulusal yas ilan edilmiş,yazlık bölgelerdeki canlı müzik yasaklanmıştı.Ve ben,üniversite okuduğum yere,Muğla’ya geri dönmüştüm.Gelen kayıp haberleri ve kayıp sayısı epeyce üzüntü vericiydi.Samimi olduğum ,İzmit’te ikamet eden bir arkadasımın, göçük altında hayatını kaybettiği haberleri dolaşıyordu çevremizde.Bu arkadasımın(erkek) vefat haberi geldiğinde,ardında gözü yaşlı bıraktığı kız arkadası zor günler geçirdi. O kişi, samimi arkadasım olduğu için,ona teselli veriyor,elimizden geldiğince acısını ,onu

Devamını okuyun...>>

17 Şubat 2012 Cuma

Bizim zamanımızda çocuk olmak

   
yazan: Volkan Koşar
        Sahnede nostalji şarkıları çalarken ,şiirsel bir anlatımla ,çokça bahsettiğim bir şeydir 'bizim zamanımızda bunlar vardı,şunlar vardı,hatırlar mısınız' diye..Sahneme gelip ,canlı izleyen ,birçok dinleyicimiz anımsar ne söylediğimi.
Yıl 2012 olup,çocukluğumuzu düşününce ,en az 20 yıl öncesinden bahsediyormuşum meğerse.Geriye dönüp baktığımda,sanki dün gibi hatırladığımız onlarca şey üzerinden çokça zaman geçmiş...
        Anımsayanlar vardır o dönemleri,şimdi çok nostaljik gelen siyah beyaz televizyon dönemlerini.Gerçekten de izlediğimiz tüm filmlerdeki kahramanların kıyafetleri,filmin geçtiği yer,arka plan,tüm detaylar siyah beyazdı.Maç izlediğimiz zamanlar da ,iki takımı birbirinden ayırmak için çubuklu forma kullanılırdı mesela.Şimdi söyleyince,bu kadar teknoloji içinde yaşıyorken ,ne kadar ilkel geliyor olabilir,ama sanırım o zaman hayal gücümüz daha bir yaratıcı idi,her şey önümüze hazır gelmiyordu çünkü.Hatta bir tık altında,televizyon olmayan bir çok evde,maçları radyodan dinler,spikerin anlattıklarına göre, topun  futbol sahasının neresinde olduğunu,anlatılan pozisyonu kafamızda canlandırırdık.O dönemin hafızamdan silinmeyen ,şu zaman bile aklıma gelen reklamları vardı.'Mintax la canım Mintax la', ' Dalin şampuanları','Baycan sakızları','Big babol sakızları',' Vernel yumuşatıcı'  gibi gibi gibi...Pazar gecesi sineması(ilk renkli televizyon zamanları),Trt 2 de Pazar operası,Evet-Hayır yarışması ile ERKAN YOLAÇ,maç anlatımları ve sunumları ile CENK KORAY,BARIŞ MANÇO  İLE 7 DEN 77 'ye ve kara şimşek dizisini..


   Gerçekten de ,o zamanlar İstanbul'da trafik problemi ya da park sorunu yoktu.Çünkü,olan arabalar belliydi ve çokça değildi sayıları.Anadol(samandan araba,inek yer bu arabaları derlerdi),Woswos(tosbagen lakablı),Murat 124 ve abisi Murat 131,ve yine favorilerden Reno(toros diye kaldı sonradan aklımızda)...Her evde yoktu,mahallede  sayılı evin önünde vardı bu arabalardan..O zamanlar dediğim zamanları cidden yaşamışım,şöyle bir düşününce.Yokluğu da gördüğümüz zamanlardı çünkü.Bisiklet, her yaşıtımın sahip olduğu bir şey değildi mesela.Ya da COMADOR 64.(atari).Yokluğu da gördük diyorum ya,aile bireyleri arasında kıyafet paylaşımı vardı,şimdi ki nesil pek bilmez ama.Ailenin en büyük çocuğuna alınan kazak,ayakkabı,pantalon,arkadan gelen diğer kardeşlerinde büyüyünce giyebileceği şeylerdi ve saklanırdı.Aslında eskimeyen çok şey ziyan da olmazdı bu sayede.Kitaplar,defterler bile.Pek paylaşımcı zamanlardı ,belki de bu yüzden bizler paylaşımı daha net anlayabiliyor,şu an sahip olduklarımızın kıymetini daha fazla idrak edebiliyoruz.Yani hiç sahip olamadıklarımız,çocukluğumuzun hayalleri diye hayal gücümüzü süsleyenler ve sahip olduklarımızın ,sahibiz diye önemli hale gelişleri.
   Şimdi hayatımızda kalorifer var,doğalgaz var,elektirikli ısıtıcılar var mesela.Oysa ,o zaman, en güzel ve büyük lüks SOBA ve sobalı evler idi.Sobanın üzerinde kokan narenciye kokusu,şimdilerde bildiğimiz TÜTSÜ ile aynı görevi görürdü.Soba deyince, herkesin aklına 'üzerinde kestane pişirilirdi ve soba olayının keyifli lükslerinden biriydi' demek gelir.Şimdi bahsederken hem canımız çeker,hem de ,'vay be unuttuklarımız' deriz kendi kendimize..daha neler var neler..Oturduğumuz apartmanın zemin katında her dairenin kömürlüğü olurdu ve bu kömürlüklere kış mevsimi gelmeden,apartman önüne büyük kamyonlarla gelen kömürler yığılıp,yığıldığı yerden taşınarak konurdu.Bir nevi ısınmak için erzak biriktirmek yani.Kış mevsimin yaklaştığını,mahallemizdeki bu hareketlilikten anlardık.
  Yeni nesil çocukları(mahalle kültürü kalan bir kaç bölge ya da yer harici)misket oynamayı,başaltından vurmanın keyfini bizler kadar bilmezler belkide.Ya da o mahallenin yaşıt çocukları arasında oynanan,Uzun eşşek,Birdirbir,Saklambaç,Yakar top ve İstop gibi oyunları..Şimdilerde bu oyunların yerini,playstation,bilgisiyar(internetten online oynanabilen oyunlar),Carting(o bindiğimiz büyük oyuncak arabaları sadece elimizde oynarken görürdük) gibi gereçler aldı.Bizim oynadıklarımız mı çocukluğumuza güzel etkiler yapıyordu yoksa zamane çocuklarının şimdilerde oynadıkları mı?
 Hatırlar mısınız, izlediğimiz çizgi filmleri.Şirinler,red kid,voltran o zamanlarda kalmış,ama bizim çocukluğumuzda iz bırakanlardan en önemlileri idi.Voltran'ı oluşturmak,birlikten kuvvet doğar sözünün çizgisel ifadesiydi.
  Mahalle kültürü diye bir şey gerçekten vardı.Bırakın aynı apartmanı,mahallemizde oturan herkesin evini,kimin kim olduğunu,nereli olduğunu,ne iş yaptığını bilirdik.Şimdi öylemi?Bu bir kayıp gibi görünmese de,aslında kayıp.O kültür büyük binaların,plazaların,şehirleşmenin altında kaldı ,ve elle sayılır yerlerde yaşıyor.Baharın gelişini,ateşten atlayarak 50 genç kutladığımız anımsıyorum.Mahalle bakkalımızı tanır,hatta borç defterinde adımızı görür,güvene dayalı veresiye yapardık.Kimsenin parası kimsede kalmazdı.O zaman mı herkes çok dürüsttü,şimdi mi herkes cingöz bir düşünmek gerek.
     Mahalle maçları yapardık ve o muhtemelen kolasına falan olurdu,bildiğiniz taraftarlarımız vardı bizi destekleyen.Boş bir arazi,bir sağa bir sola koyduğumuz taşlar(kale görevi görürdü) ve bir adet top.Ne kadar da mutlu ederdi bizi.O mantıktan yola çıkıp,bulunduğumuz mahallenin amatör takımından hepimizin yolu geçerdi.Elbetteki, futbolcu olma hayalleri içinde.Bir kar yağardı,kar tatili 1 hafta sürerdi ,günde 3 kıyafet ıslatıp değiştirirdik.O halde ,günü geceye kavuşturur,sobanın yanında mayhoş bir hal alana kadar sevgi dolu ısınırdık.

   Doğum günlerimizde (kimin doğum günü olursa olsun)tüm arkadaşlarımız,evde toplanır,o dönemin yabancı şarkılarında dans ederdik.Michael Jackson,Madonna,Tina Turner o zamanlarımızın STAR kavramına oturan isimlerdi.Her bireyini tanıdığın bir mahallede, aşık olduğun bir de genç bayan olurdu.Acaba bu yoldan ne zaman geçer diye,pencereden durup durup sokağa bakar,'ya geçerse bu yoldan 'heyecanını yaşardık.Şimdilerde ki gibi,^internetten bulur muyum,what's up tan yazarım,msn den konuşuruz,hiç olmadı cep telefonundan sms atarım^ gibi el atınca ulaşılır bir durum yoktu.
  Hepsini bıraktım,postacılar gerçekten eve sadece kredi kartı ekstresi getirmezdi.Bir şehirden başka bir şehire yazdığımız,mektup arkadaşlarımız,yazlıktan arkadaşlarımız,yurt dışından arkadaşlarımız ,akrabalarımız vardı.Bu yazıyı okuyanlar bir düşünsün,en son ne zaman mektup yazdım diye.Pek nostaljik bir durum değil mi?:)mail diye bir şey var artık,sanal dünyanın ne büyük kolaylığı,ama saman kokulu ve el yazısının sıcaklığında değil!
  Sonra buluşmalarımız vardı,yer ve saat konusunda sözleşerek yapılan.Şu gün, şu saatte,şurada buluşulacak denirdi ve 5 dakika gecikme olurdu ,en fazla hatırlarım.Şimdilerdeki gibi,cep telefonu ile anında haberleşme diye bir şey söz konusu değildi(buna rağmen ne bekleyişler yaşıyoruz bazen).Buradan çıkan sonuç,bizi bu tembelliğe iten şey,gelişen ve hayatın ta kendisi olan teknoloji..Evet her evde 2 araba var,trafik ve park sorunu var,cep telefon almak ,ekmek almak kadar zorunlu bir şekilde hayatımızda.İnternet,bilgisayar her evde olmak zorunda,Facebook kullanmayan tanıdığım yok sanırım,yaşadığımız apartmanda yada bölgede tanıdığımız insan sayısı pek az.Yaratıcılık için hayal etmek gerekir,hayal gücümüzü geliştirmek için,önümüze konmaması lazım  her bir şeyin.500 'e yakın televizyon kanalımız var,izle izle bitiremiyoruz.Dizilerimiz var,evimize kadar sunuluyor ve bizlerde  bunlarla,hayata ,sosyallik, meşguliyet anlamında ne kadar da bağlanıyoruz???Değil mi?

Volkan Koşar


Devamını okuyun...>>

11 Şubat 2012 Cumartesi

Kimi Aşklar Sonbahar da Biter



yazan: Volkan Koşar
     Sonbahar geldiğinde,hep ölüm mevsimi geldi dermiş rahmetli dedem,bir sonbahar günü ölmeden önce…
Ve aslında  bu hikayenin,’Kimi aşklar da Sonbahar’da biter’deyişimin naif başlangıcıydı ,yıllar sonra,dedemin söylediği bu cümleyi ,annemden duyduğum vakit.
Her defasında,bu mevsimde hüzne boğulup,yanık türkülerle,hüzünlü şiirlerle uğraşmam ve her ölüm üzerine yazılmış şarkımın,sonbahara denk gelmesiydi’Kimi Aşklar da Sonbahar’da Biter’ deyişimin ince tesadüfüne sebep!Yani bir sonun başlangıcıydı bu sonbahar ya da başlangıçtı her   sonbahar yeni bir son için…
Bir sonbahar ertesi,mevsim kışa dönmüşken yazıyor olmam, geçtiğimiz Sonbahar’larda ‘neler olmuş’diye araştırmama sebep oldu.Oldu ki,belki de sizinde dikkatinizi çekecek bir konu üzerinde ,yazarken buldum kendimi.Girişteki anlatımımdan da anlaşıldığı üzere,bu biten aşklar,bildiğimiz duygusallık üzerine değil.
  Bu yazdıklarımda ÖZNE ,SONBAHAR...Ve tasviri aynen şöyle;
Yine SONBAHAR  ve yine elimde kalemim,yine aynı manzara
Fonda içli bir şarkı,odam yarı loş,tütsü kokusu burnumda
Bir mum ışığıydı,karanlıkta kendi gölgemi görüp,bir sigara deminde hüzünlenmeme sebep
Kısık sesli radyoda duyduğum,belki de ezilmemiş ama bana ezik gelen melodi
Ve yaprakların dökülmüşlüğünü görüp,yaz mevsiminin bittiğini anladığımdandı tüm hüznüm
Bu vurdumduymaz değişikliği,takvimlerin de onaylamış olmasıydı
Oysa adında da belliydi,bu sonun adının SONBAHAR olduğu
Ayrılık mevsimi,veda mevsimi SONBAHAR
Yazdan sonra,insan fizyolojisinin bile değiştiği mevsim
Şarkılara konu olan SONBAHAR,sarı SONBAHAR
Bir yeniden doğuş daha der gibi,ikinci bahar
Baharı bekleyen kumrular gibi,bu kumruların bildiği birşeyler mi var acaba?
Derdi nedir ki bu SONBAHAR’ın ,neden soldurur güllleri
İnsanları bir şekilde kasvete sokan,yazdan kalma alışkanlıklara son veren o mevsim,SONBAHAR..
   Madem bu kadar taktım,o zaman biraz araştırayım ,nelermiş bu SONBAHAR’ın tasviri dedim…Ve bulduklarım…
.’Karanlık mevsim,havadaki kasvet,ölümün kokusu,bitişe hazırlık,düşen yaprakların mevsimidir,SONBAHAR’
.’Kışın soğuğu,yazın sıcağı,ilkbaharın ise kararsızlığı nedeniyle en sevilen mevsimdir SONBAHAR ‘
.’Doğanın sarıya bürünmesi,yaprakların dökülmesi,hüzün yaşatır insana.Ayrılık mevsimi diye adlandırılır..
.’Güneşin,yaz tanesi ışıklarının yerini,kış kaçkını ışınlara bırakma sürecidir,SONBAHAR’
.’Göçmen kuşlar,öndekinin kanat seslerinin rüzgarında,güneye yönelmişken,eve giren kestane kokusudur’
.’Her taşın altında,her kuşun kanadında,her akşam rüzgarında,aranan,özlenen,beklenen ,bir hayal tortusudur,SONBAHAR’
.Hüznün can yoldaşı,aylaklığın birinci şartı,dinginliğin başkentidir,SONBAHAR’
.’Şehrin,gri duvarlarının ardında,yeni sözcükler keşfetmek için,yelken direği kırılmış,eski tanıdık bir kadırga ile sefere çıkılan bir yolculuğun değişmez hikayesidir,SONBAHAR’
.’Trenlerle yolculuk ederken,pencereden akıp giden ağaçlara bakıp,zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlamanın tadıdır,SONBAHAR’
Ve daha nice nice niceleri…Sonra düşündüm,yazdığım şarkıları bitirdiğimde,altına not olarak yazdığım tarihleri.Açtım her birinin tarihlerine baktım,ve en hüzün kokanı(belki de benim için) ,bir hazan mevsimi yazılmış…
BİR AŞK İSTEDİM SENDEN,ÇOK MU GÖRDÜN
MUTLULUKTU İSTEDİĞİM ,ZOR MU GELDİ
BUHRANLARDAYIM,YANGINLARDA..
HER GECENİN SABAHI,HER ADIMIN ANLAMI,HER UYKUNUN BİR TADI,SENSİZ OLMUYOR
GECELERİ BOĞAZIMA DÜĞÜMLENİRSİN
AKREPLE YELKOVANI ESİR EDİŞİM BUNDANDIR. 
     BUHRANLARDAYIM,YANGINLARDA…
                                       

Devamını okuyun...>>

8 Şubat 2012 Çarşamba

Kimlere çalıyoruz?Ne çalıyoruz?


yazan: Volkan Koşar
      Sahneler dinleyicileri ile güzeldir.Her sahneyi,icra edilen her performansı,söylenen her şarkıyı,ayrıca güzel yapan seyircileri,dinleyicileridir.Hatta hemen hemen her dinleyicinin içinde,o sahnede,bir basamak yukarıda şarkı söylemek,bir kere de olsa bulunmak vardır.
 Dinleyicilerle sohbet ettiğimde,yaptığımız şeyin zevkli olduğunu,hatta ne kadar eğlenceli bir işten maddi kazanç sağladığımız,üstelikte basit bir icraat olduğunu,çok kez duyarım.İşin eğlenceli olduğu,severek yapılınca gerçek bir aşkın doğduğu gerçektir.Ancak,işin,insanlara yönelik olduğu,alkollü bir ortamda gerçekleştiği,doğal olarak psikoloji ile çok ilgili olduğu akıllara bile gelmez.İnsanla ilişkili her diyalog zordur ve dikkat gerektirir.Nihayetinde farklı kültürlerden,farklı eğitim ve kültür düzeyinden,değişik profillerin bir arada olduğu bir iletişimdir.Tabi,bu farklılıklar yanında,bir takım zorlukları da getirir,getiriyor da.

   Dinleyicilerin bir bölümü,gerçekten ne dinleyeceğini bilerek gelir.Bu sahne aldığımız yerlerde bilinçli dinleyici profilindedir.Sahnedeki adamın bir tarzı olduğunu,ona nelerin yakışacağını iyi bilir.Ve çalınan,söylenen şarkılara yakın tarzda şarkılar ister.Tabiki bunu irdelemek,seçmek için az çok müzik dinlemek,takip etmek ve kendi beğenilerini su yüzüne çıkarmak önemlidir,bilinçli dinleyici için..

Devamını okuyun...>>

1 Şubat 2012 Çarşamba

MÜZİK ADAMI

yazan: Volkan Koşar
Başlığı bile sanatsal ve başlı başına bir kitap konusu belkide.Ama benim için 14 yılı aşkın süre ,hayatımın her evresinde var olan, hobim iken işim haline dönüşmüş bir sevdanın konusu...
Üzerine söyleyecek çokça şey var tabiyki ama bir yandan da ,hala bunu yaşarken,acaba atladığım bir şey var mı yada bir yanı eksik kalır mı? diye düşünmüyor da değilim...
 Bu 14 yılın, 9 yılı,ilk başladığım dönemden,albüm yapma kararıma kadar olan evre ve sonraki 5 yıl,geçen zaman içinde hayal ettiklerimizin,umut ettiklerimizin çokça dışında aslında..Bu yazıyı okurken ya da bir önceki cümleyi düşünürken,sanmayın ki bunu yazan,bir başarısızlık yaşamış ve bu yüzden HAYAL ETTİĞİMİZ GİBİ DEĞİL diyor...!
  Müzik adamı,duygularını,hissiyatını,gözlemlediklerini,
yaşadıklarını müziğe notalarla döken,bunu kelimelerle,cümlelerle birleştirip,insanların beğenisine sunan,yani o müziği dinleyen birilerinin duygularına tercüman olandır,benim tabirimle..
Yaratmak(üretmek) ,Yaradana ait bir şeydir evet ve sanatçılar(SANATÇILAR)Allah katında özel sayılan,toplumun saygı duyduğu,hatta örnek aldığı kişilerdir.İnsanlarla kurdukları iletişim,elektrik,diğer insanların birbiri ile kurdukları diyalog gibi değildir.Kimi zaman daha hassas,daha duygusal,kimi zaman daha sinirli,daha komplikedir.Zaten müzik adamlarını ayıran,bu davranış şekillerini,sundukları müziğe yansıtmalarıdır.
  Ülkemizde,bunu yaşayan biri olarak,diyebilirim ki,en zor kısmı anlaşılmak.Her açıdan anlaşılmak?Çoğu zaman konuşarak bile anlatamadığımız yüzlerce konu ya da hikaye vardır ve MÜZİK ADAMI ,ele aldığı her temayı 5 dakikalık bir müzik içinde,en anlaşılır,en hissiyatlı şekilde anlatmalıdır,yoksa anlaşılmaz,anlaşılamaz.

Devamını okuyun...>>