Uzun zamandır yazmayıp,fırsat bulamayıp,günleri kendimce öteledikten sonra,böyle bir yazı nasıl gelir kulağa bilemedim.Ama kalemi bir şeye yönlendirmek yerine,canı istediğinde yazsın diye düşündüğümdendir tüm o geç yazmalar.Ve bu yazı,'neyin ,ne kadar farkındayız' türünde bir içeriğe sahip.Bir nevi farkındalık yazısı da denebilir.
Örnekleri çokçadır ama aklıma gelenlerle başlarsak.Hepimiz bir şeyleri yaparken,kullanırken,tüketirken,ne kadar zararlı olduğunu bilerek eyleme dökeriz.Sigara ile ilgili görsel medyada uyarılar duyar,yazılar okuruz.Kanser yaptığını ya da bir çok hastalığa sebep olduğunu bile bile ,o kanserin ucu bize değmez diye es geçer,hayatımıza öylece devam ederiz.Hatta ,ayağını sigara yüzünden kaybetmiş(kestirmek zorunda kalmış) bir örnekle karşılaşırız. Görürüz,birebir yaşayanın ağzından duyarız,üzülürüz.Sıranın bir gün bir şekilde bize de geleceğini aklımıza getirmeyiz.Ölümün soğuk yüzünü,ya bir cenazeye gittiğimizde hissederiz,ya tabutu taşırken düşünürüz.Ölümlü dünyada hiç birimiz kalmayacağız.Bu gerçeği de biliriz.Belki gençliğimize güveniriz,belki daha zamanı değil diye düşünürüz.Hayat işte.Garipliği içinde saklı,hep gözümüzün önünde,içinde barındırdığı her bir şeyle.Sadece sigara,hastalık,ölüm değil.Zamanı ne kadar verimli,hayatı ne kadar kaliteli yaşadığımızla,kendimize önem vermemiz gereğini,bir yoğunluğun içinde unutuveririz.Hep bir bahanemiz vardır.Yüzlercesi sıralanır o bahanelerin,belkide okurken bile aklınıza gelmiştir, o bahanelerimiz. Çok yoğun çalışıyorum,çok stres altındayım,sigarasız yapamam gibi gibi gibi.Peki içinde yaşamsal zorunluklar gerektiren durumun dışında kalan zaman diliminde,ne yapıyoruz!Gerçekten hayatın ucundan tutalım yeter mi diyoruz.Ya da hangi tutumla,hangi örneğimizle,hayatın her yanına 'dört elle sarılıyorum' diyoruz.
Taşıdığımız hayati sıvının öneminin farkına,bir yerimiz kanadığında mı varıyoruz.Kan ile ilgili bir hastalık başımıza gelince mi,dank ediyoruz?Kalbimizin,hep o kalemle çizdiğimiz gibi olduğunu mu düşünüyoruz?Ya da başka bir organımızın değerini,orası alarm verince mi anlıyoruz.Her şeyi yönlendiren beynimizi,ne kadar gereksiz,ne kadar manasız şeylerle yorup,sonra içindeki kabloları birbirine kısa devre yapar gibi değince mi ,ahlayıp vahlayıp düşünüyoruz!
Sahip olduğumuz onca manevi değeri,gücü,neyin yararına kullanıyoruz!Gerçekten kullanıyor muyuz?Birden fazla insana bir faydamız oluyor mu?İşte tam bu kısımda verdiğimiz her cevap,hayatın kıyısında mı,ortasında mı olduğumuzun cevabı...Kim bilir belkide bu zamana kadar ,hayatı gerçekten ıskalamışızdır.Ama yok yok,bizim hayatı ıskalama olasılığımız olamaz.Neden?Çünkü kulakta kötü tınlayan hiç bir şey,bize uğramaz.Hastalık gibi,kötülük gibi,ölüm gibi,kaza gibi...
Birine,birilerine,hayata bir fayda sağlamak için,önce kendini sevmen gerekir.Kendini sevmek,öncelikle kendini önemsemekten geçer.Önemsediğin noktadan itibaren,bedenine,sağlığına,psikolojine zararlı olan her şeyi köşeye ayırırsın.Ayırdığında anlarsın,ıskaladıklarını,tutamadıklarını.Belki de şimdi tam sırası...
Görme engelli bir kardeşimize,ne isterdin diye sorsak GÖZ ile görmek isterdim der,Yürüme engelli kardeşimize sorsak,Koşmak,gezmek isterdim der kendi ayaklarım üzerinde,ya da gırtlak kanseri olan birine sorsak,şarkı söylemek isterdim der belkide.Hepsini yapabiliyorken,ve henüz hiç eksiğimiz yok iken,kendimizden eksiltmeyelim.Ruhen ve Bedenen...
NAZIM BABANIN DEDİĞİ GİBİ,
'Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği
halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne
yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün
yok senin...'
Volkan KOŞAR
Devamını okuyun...>>