8 Kasım 2012 Perşembe

HAYATIN PEMBE YÜZÜNDEN ARTA KALANLAR


   Fonda Michel Camilo  AÇILIR,AYNEN BU YAZI YAZILIRKEN DİNLENDİĞİ GİBİ...
                 Hayatımız,günler,zaman,her şey gün gün değişiyor,geçiyor,geride kalıyor.Hatıra dediğimiz şey an be an gerçeğe dönüşüyor,anı defterinde hemencecik yerini alıveriyor.Gençliğimiz birden ,su gibi akıyor.Hayat kavgası içinde,hayatın bizi ittiği bir yönde,bir şeye odaklanıp yılları harcıyoruz,gerek güzel ,gerekse acı yanlarıyla.Sahnelerimize yüzlerce insan geliyor,eğleniyor,gülümsüyor,içiyor,keyifli bir halde çıkıp,hayatına oradan geçerken uğradığı bölümde devam ediyor.Birçoğumuzun derdi,tasalandığı,gözünde büyüttüğü hikayeleri,acıları oluyor,ama eğlenmeye geldiği yerde,o anlıkta olsa bir kenara bırakılıyor.Kiminin bir ömür boyu sürecek,kimimize henüz denk gelmemiş,kiminin şu an da içinde olduğu,hayatın pembe yüzünden arta kalan dramatik hikayeleri.Keşke hep pembe tarafları olsa hayatın diye düşündüğümüz ,söylediğimiz anlar olmuştur çokça.Öyle güzel bir şeyin içindeyizdir ki,aklımıza hiç kötü,olumsuz bir şey gelmez,hayata salgıladığımız mutluluk hormonu sayesinde.Zaten hastalıklarda ,stresin,mutsuzluğun yani vücudun zayıf düştüğü anlarda gelir yakalar insanları ,diye çokça duymuşluğumuz vardır.Filmlerde konu olunca aklımıza gelir,hayatın bu pembe olmayan yanları.Üzülür,bir sinema salonu sıcaklığında dökeriz gözyaşlarımızı,bize bunu düşündüren o duygu yoğunluğu ile.Bazen anlatılan hikayedir,kendimizi içinde bulduğumuz yada kendi hayatımızdan bir kesit diyedir dökülen gözyaşlarına sebep.Bazen de ,aslında film senaryoları haricinde,aklımıza hiç gelmeyen ama hayatın tam içinden olan ve o an da olsa 'ya benim başıma gelirse' ya da 'benim başıma gelse ne yapardım' diye düşünüp,kendimizi o kahramanların yerine koymuşluğumuzdandır,hisli ve içli ağlayışlarımız.

     Mesela ,hastane odası,bir çoğumuzun bildiği ancak aklına getirmediği bir hikayedir.Bir gün bile yatmış olsak,ne acılar,ne hikayeler,ne olaylar görürüz,dışarıdan bir şahit edasıyla,kendi acımızı unutur,hasta olmamızın verdiği hassasiyetle içimizi parçalar.Nice şarkılara konudur,nice kitapların temasıdır,nice acıların esas mekanıdır hastaneler.Ne gözyaşları,ne feryatlar dökülmüştür o soğuk beyaz duvarların yankısında.Ne acıları hafifletmek için refakat etmişizdir ve farkında olmadan gözlemlemişizdir,hayatın bu gerçek,çoğu zaman üzücü karesinin içinde olan bitenleri.


  Yıllar önce,Gölcük'te askerlik yaptığım dönemlerde,'Göz uçuğu' denen bir rahatsızlıkla tanışıp,bir hafta gibi bir süre,steril ortamda,toz-topraktan uzak bir ortamda yaşamam gerektiği için,Gölcük Askeri hastanesinde yatmıştım.Malum,bir sürü oda arkadaşınız,yemekhane arkadaşınız oluyor o süre zarfında ve her yaş grubundan örneklerle birleşiyor,hayat senaryonuz.Elime çokça kalem alma,düşünme,gördüklerini kaleme dökme şansım olduğundan,yazılar,şiirler notlar yazmışım,bundan 8 yıl önce,bir hastane odasında...

    ''Hayata gözlerimi ilk açtığım yerdeyim,bir hastane odasındayım.Ama bir fark var ne anam var ne babam var yanımda.
      Sıcak,beyaz bir hastane odasındayım.Geçirdiğim günlerin bir çoğunda,ruhum ve bedenim birbirinden bağımsız gibi.Hayal dünyam,uzun uzun düşünürken bedenimi olmadık yerlere götürüyor,bu hastane odası dışında.Ara sıra ,ılık rüzgarların yüzüme vurduğu,deniz hışırtılarının kulağıma bir nota bütünüyle geldiği,bir yaz akşamında,bir sahil kasabasındayım.Kimi zaman,soğuk kış gecelerinin battaniye sefasında,kimi zaman pencere önünde çiseleyen yağmuru izleyen ve dışarı çıkamayıp,sokaktaki hayatın farklı yüzlerini hiç bilmeyen küçük bir çocuk gibiyim.
   Evet hastane odasındayım.Kendimi dinliyorum,kendimde beni.Bir odam sıcak,bir de beyazlar içindeki hemşireler.
    Sıradan bir perşembe...İstanbul'un Gölcüğe bakan,hastane tarafındayım.Sıradan bir hastayım,hastanede kalan diğer hastalar arasında.Tedaviye olumlu cevap veren ve ani tepki gösteren,uyumlu bir hasta
   Aklımda,eskiden kalma,makyajsız anılar.Alışılagelmişten öte,beyaz bir oda da ve beyaz sayfalarla. Hafiften güneş çıkmış ama benden habersiz.Ve buna dair söylediklerim,perdelikten görebildiğim kadarı.Yan odamda yaşlı güleç bir teyze.Saçları ağarmış,tombik ve çokça zamanlar yaşamış bir teyze.O da yarını umutla bekleyip,kim bilir çoluğuna çocuğuna,torunlarına ulaşabilecek olmanın sevincinde.Herkes ayrı bir dertle,ayrı hikayelerle,hepsi yaşamın,yaşanmış gerçek kesitleri.Kimi yalnız,kimi dostlarıyla,ailesiyle,kimi burada olmaktan huzurlu...Bu vakitlerde kulağımda uğuldayan masmavi denizin hışırtısı ve üzerinde bir gemi...Küçükçe balıkçı tekneleri.Onlarda da bir dolu özlem ve hasretlik belkide.Kim bilebilir ki,belkide bu beyaz odada olmaya bile hevesliler,sıcak,hastane kokan,kimine huzurlu,güler yüzlü bu odaya''(25-03-2004 Gölcük Askeri Hastanesi)

   Sadece bir kesit,bir kare,yüzbinlerce kare ve hikaye içinde,gençliğimin gözleriyle yazdırdıkları...İçinde olduğumuz ya da bir şekilde yolumuzun düştüğü o yerler.İçi bazen huzur,dinginlikte olsa,o dört duvar yaşanmışlıkları.Hastaneler,Yaşlılar bakım evleri,huzur evleri,yetimhaneler...daha niceleri...Bir gün bende olabilirim hassasiyeti,sahip olduğumuz vicdan,sevdiklerimize yakınlarımıza olan duyarlılığımız...yani,HAYATIN PEMBE YÜZLERİNDEN ARTA KALANLAR...


 VOLKAN KOŞAR
























2 yorum:

  1. Farklı bir tarzınız var.Beğendim çok yazılarınızı içtenlikle anlatım diliniz var

    YanıtlaSil
  2. Kaygı taşımadan,sadece geldiği gibi,içten yazmak tüm derdim...yorumunuza teşekkür ederim..keyifli okumalar

    YanıtlaSil